30’lar Sonu, 40’lar Başı

Ben nadiren anda kalıyorum.

Söze doğrudan böyle girilmez ama öyle. Bunun için bile çalışmam gerekiyor. “Ne düşünüyorsun?” diyenlere verecek bir cevabım yok üstelik. Görmezden gelinen her şeyin benim derdim olduğunu, bunları somut şekilde anlatamayacağımı söylesem mesela?

“Pilleri çöpe attım, çok rahatsız edici. Bizde çöplerin hala ayrıştırılmaması ne ayıp” diyor.

“Hani soruyorsun ya napıyorsun diye, dünyayı düşünüyorum” diyorum. “Çöpün ayrıştırılmasına gelene kadar biz çöp olduk.”

Beyoğlu’nun eski zamanını bilen var mı? Ben babamla çöp atmaya diye çıkıp dönmezdim. Yürürdük saatlerce. Araç geçerdi mesela, ağaçlar vardı. Telefon kulübesi önünde kuyruk, simli yılbaşı kartları, Kazablanka Gazinosu, varilde trafik polisi… Kasımpaşa Stadı’nın biraz üstünde gazino, peşinden lunapark. Biraz ilerde okulum, görüş açısında evim.

Şimdi hiçbiri yerinde yok. Tarihi eser sayılan, tonla anımız olan Rum evi yıkılıp yerine şatafatlı, güvenlik görevlileri olan turist evi, okulum ise belediyeye kurban gitti en son. Mazhar Alanson’un şarkıyı neden yazdığına dair türlü versiyonlar anlattığı, ama bence “Hatıralarımın Üstüne Oteller Yapmışlar” gibi hikayeler yaşanıyor bu kısımda.

Ben hiçbir şeyi içselleştiremiyorum örneğin. Şu an en çok istediğim dilek yerine gelse, bir süre sonra başka bir yerde, başka şey ararım. 

“Ne olmak istiyorum?” sorusuna verecek cevabı olanlara özeniyorum. Onlar hayatta her ne sebeple olursa olsun uyum sağlayabilenler. Hırs, olamamışlık, olmuş ve yakalamışlık… “Bu yolda her şey mübah”çılar. Onlar gibi olmanın neye benzediğini düşünüyorum. 

Kimseyi, hiçbir şeyi düşünmüyorum. Geriye bizden bir şey kalacak mı, birileri bizi bir yerden okuyup bilecek mi, iklim neye benzeyecek gibi şeyler düşünüyorum. 

“Nasılsın?” diyenlere “Duruyorum” diye cevap vermenin tuhaf bulunduğunu bildiğimden beri demiyorum. “İyiyim” diyorum. Herkesi, her şeyi mübah buluyorum. En kötü, en boktan davranışı sergileyenlere hiç kızmadım. Onu da normalleştiyorum. “Herkesin bambaşka derdi var hayatta ve hayatla” demek kolaylaştırıyor.

Ama sanki ikiyüzlülüğü doğduğumdan bu yana hücrelerime kazınmış bir reddediş gibi kabullenemiyorum. Ve yanında oturan yolcuyu, iş arkadaşını, komşuyu, taksiciyi seçemediğin gibi her yere sinmiş, kokuşmuş bu ikiyüzlü toplumu bir türlü içime sindiremiyorum. 

Her yaşın, her dönemin bir hikayesi, özeti var; tam da kendimi uyum sağlayamadığım bir coğrafyada Kazancakis gibi hissediyorum;

“Hiçbir şey ummuyorum

Hiçbir şeyden korkmuyorum

Özgürüm”



Sevme Sanatı



* Atılacak ilk adım sevmenin de tıpkı yaşamak gibi bir sanat olduğunu kabul etmektir; müzik, resim, marangozluk, doktorluk, mühendislik gibi başka herhangi bir sanatı öğrenmek için ne yapıyorsak, sevmeyi öğrenebilmek için de aynı şeyleri yapmamız gerekir.

* Sevgi ta derinden özlenen bir şeyken, öbür şeylerin hepsi sevgiden daha önemli sayılır. Başarı, ün, para, güç, bunları elde etmek için varımızı yoğumuzu veririz; sevmeyi öğrenmek içinse hiçbir şey yapmayız.


* Sevgi bir etkinliktir, edilgen bir olay değildir, bir şeyin içinde olmaktır, bir şeye kapılmak değildir. Sevginin etkin özelliği, en genel biçimde şöyle tanımlanabilir: Sevgi vermektir, almak değildir.

* Kişi, başka birine ne verir? Kendisinden verir, kendisinde bulunan en değerli şeyden, yaşamından verir. Bu, o kimsenin yaşamını öbür insan uğruna harcaması demek değildir, kendi içinde yaşattıklarından vermesi demektir, sevinçlerinden, ilgilerinden, anlayışından, bilgisinden, nüktesinden, üzüntülerinden, içinde yaşayan şeylerin dışa dökülen her türlü belirtisinden bir şeyler verir karşısındakine. Böylece, yaşamından bir şeyler vermekle onu zenginleştirir, kendi içindeki canlılık duygusunu hızlandırarak karşısındakinin canlılığını artırır.

* Bir kadın bize çiçekleri sevdiğini söylese, ama onları sulamasa, çiçekleri sevdiğine inanmayız. Sevgi, sevdiğimiz şeyin yaşaması, gelişmesi için duyduğumuz etkin ilgidir. Bu etkin ilginin bulunmadığı yerde sevgi olmaz.

* İlgi ve bakım, sevginin başka bir yönünü ortaya çıkarır, bu da sorumluluktur. Günümüzde sorumluluk, bir görev ya da kişiye dışardan yüklenmiş bir şey olarak anlaşılır. Oysa gerçek anlamıyla sorumluluk, gönülden gelen bir davranıştır, açık olsun, üstü kapalı olsun, başka birisinin gereksinmelerine verdiğimiz yanıttır.

* Çocuk sevgisi şu yoldan gider; Sevildiğim için seviyorum. Büyüklerin sevgisi şu yoldan gider; Sevdiğim için seviliyorum. Olgunlaşmamış sevgi; Seni, sana gereksinmem olduğu için seviyorum, der. Olgun sevgi; Seni sevdiğim için sana gereksinmem var, der.

Erich Fromm

ERMİŞ


AŞKA DAİR

Aşkın kendini gerçekleştirmekten başka tutkusu yoktur. Fakat aşıksanız ve arzularınız olacaksa mutlaka, şunlar olsun arzularınız: Erimek ve akan bir dere olmak ezgisini geceye söyleyen. 


EVLİLİĞE DAİR


Birbirinizin tasını doldurun ama aynı tastan içmeyin. Birbirinize ekmeğinizden verin ama aynı somundan yemeyin. Şarkı söyleyip dans edin birlikte, eğlenin, ama yalnız başınıza olun ikiniz de.


ÇOCUKLARA DAİR


Onların bedenlerini barındırabilirsiniz ama ruhlarını değil. Çünkü ruhları geleceğin evinde, sizin düşlerinizde bile ziyaret edemeyeceğiniz o yerde yaşar. 


VERMEYE DAİR


İstenince vermek iyidir, fakat istenmeden, ihtiyacı anlayıp da vermek daha iyidir; eli açık olanlar için, alacak olanı aramak vermekten daha büyük bir sevinçtir. 


YEMEYE VE İÇMEYE DAİR


Dişlerinizle bir elmayı çiğnerken ona gönlünüzde deyin ki: "Tohumların benim bedenimde yaşayacak ve geleceğinin tomurcukları benim yüreğimde çiçek açacak. Rayihan benim nefesim olacak, birlikte sevineceğiz bütün mevsimlerde."


Sonbaharda bağlarınızı bozup cendere için üzüm toplarken, gönlünüzde deyin ki: "Ben de bir bağım ve benim meyvelerim de cendere için toplanacak ve taze şarap gibi sonsuzluk küplerinde saklanacağım."


ÇALIŞMAYA DAİR


Gönülsüz pişirilen ekmek acı olur ve ancak yarısını giderir insanın açlığının. Eğer üzümleri istemeye istemeye ezerseniz, gönülsüzlüğünüz şaraba zehir katar. Eğer melekler gibi şarkı söyler ama şarkı söylemeyi sevmezseniz, insan kulağını günün ve gecenin seslerine kapatırsınız.


SEVİNÇ VE KEDERE DAİR


Sevinçliyken yüreğinizin derinliklerine bakın göreceksiniz; sizi şimdi sevindiren, bir zamanlar üzenden başkası değildi.


Kederli olduğunuz zaman yine yüreğinize bakın göreceksiniz, aslında bir zamanlar neşe kaynağınız olan için ağlamaktasınız.


Kimileriniz "Sevinç kederden büyüktür" derken, kimileriniz de "Hayır büyük olan kederdir" diyor. Oysa ben size diyorum ki, ikisi birbirinden ayrılmaz. 


SUÇ VE CEZAYA DAİR


Eğer varsa aranızda sadakatsiz kadını yargılayacak olan, kocasının yüreğini de tartsın terazide ve ruhunu ölçülerle vursun ölçüye. İnciteni kınayacak olan varsa, incinenin de ruhuna baksın. 


ÖZGÜRLÜĞE DAİR


Ve tahtından indirmek istediğiniz bir despotsa söz konusu olan, önce onun içinizde kurulu tahtını ortadan kaldırın. Bir zorba özgür ve gururlu olanlara nasıl hükmedebilir, eğer onların kendi özgürlüklerinde bir zorbalık, kendi gururlarında bir utanç yoksa? Ve üstünüzden atmak istediğiniz bir yükümlülükse söz konusu olan, bu yükümlülük size dayatılmadı, onu siz seçtiniz.


AKIL VE TUTKUYA DAİR


Yargılama yeteneğinizi ve arzularınızı, evinize gelmiş sevilen iki konuk saymanızı isterim. Bir konuğa diğerinden daha fazla ihtimam göstermezsiniz kuşkusuz, çünkü birine daha fazla önem veren ikisinin de sevgisini ve güvenini yitirir.


ACIYA DAİR


Acılarınızın çoğu kendi seçiminizdir. Acı, içinizdeki hekimin hasta nefsinizi sağaltmakta kullandığı acı iksirdir.


KENDİNİ BİLMEYE DAİR


"Hakikati buldum" değil, "bir hakikat buldum" deyin. "Ruhun yolunu buldum" demeyin. "Kendi yolumda yürürken ruhla karşılaştım" deyin. Çünkü ruh her yolda yürür. Ruh ne bir hat üzerinde yürür ne de saz gibi büyür. Ruh sayısız taç yapraklı lotus çiçeği gibi kat kat açılır. 


KONUŞMAYA DAİR


Konuştuklarınızın çoğunda düşünce yarı yarıya katledilir. Çünkü enginlerin kuşudur düşünce, kelimelerin kafesinde kanatlarını açsa da uçamaz.


İYİYE VE KÖTÜYE DAİR


Fakat çok özleyen az özleyene "Neden ağırdan alıyorsun, duraklıyorsun?" demesin. Çünkü gerçekten iyi olanlar çıplak olana "Giysin nerede?", evsiz olana "Evine ne oldu?" diye sormaz.


DİNE DAİR


Eğer Tanrı'yı bilmek isterseniz, bilmece çözmeye girişmeyin. Onun yerine çevrenize bakın, O'nu çocuklarınızla oynarken göreceksiniz. 


ÖLÜME DAİR


Ölmek rüzgarda çıplak durmaktan ve güneşe erimekten başka nedir ki? Soluk almaz olmak, yükselebilmesi, genişleyip engelsiz bir şekilde Tanrı'yı arayabilmesi için, soluğu o bitip tükenmez gelgitlerden kurtarmaktan başka nedir ki? Ancak sessizlik ırmağından içtiğiniz zaman gerçekten şarkı söyleyeceksiniz.


VEDA


İhtiyaçları değişir insanın, fakat sevgisi ve sevgisinin ihtiyaçlarının karşılandığını görme arsuzu değişmez. Öyleyse, bilin ki daha yüce bir sessizlikten doğacağım. 


Hem inanan hem de kuşku duyandım. Çünkü pek çok kez parmağımla kendi yaramı deştim, size daha fazla inanmak ve sizi daha fazla tanımak için. 


Öğle vakti yaklaştı ve mahmurluğumuz kemale ermiş güne döndü; ayrılmak zorundayız. Eğer belleğin alacakaranlığında bir kez daha buluşacak olursak, yine birlikte konuşacağız ve siz bana daha derin bir şarkı söyleyeceksiniz. Eğer ellerimiz bir başka düşte buluşacak olursa gökyüzünde bir başka kule yapacağız. 


Yalnızca Yavaşladığında Görebileceğin Şeyler


- Kızartma tavasına yapışan yiyeceği çıkarabilmek için tavaya biraz su dök ve bekle. Bir süre sonra yiyecek kendiliğinden çözülür. 

- Duyguların incindiği için intikam istiyorsan tek görebildiğin kendi acındır. Ama kendini sakinleştirip daha derine bakarsan, seni inciten insanın da acı çektiğini görürsün.

- Kalbimizin odacıklarında yan yana yaşayan iki kiracımız var. Adolf Hitler ve Rahibe Teresa. Korkuya ve güvensizliğe yenik düştüğümüzde Hitler'in içinden geçenleri hissederiz. Sevgi ve sadakatle temas halinde olduğumuzdaysa Rahibe Teresa'nın nazik sesini duyarız. 

- Sadece eleştirilmiş, eleştirilen ya da eleştirilecek veya sadece övülmüş, övülen ve övülecek tek bir insan bile yoktu. *The Dhammapada 

- Seni yakından tanımayan insanlar sana hayranlık duyduklarında gerçek seni değil, kendi yansımalarını görürler. Oysa seni iyi tanıyan insanlar sana saygı duyduklarında bu muhtemelen sen bunu hak ettiğin içindir. 

- İnsanın gururunu yutması yenilgiyi kabul etmesi midir? diye soranlar oluyor. Sanmıyorum. Mütevazılık içten gelen bir güç ve bilgelik işaretidir. İnsan gururunu yuttuğu zaman gerçek anlamda iletişim kurulabilir. Nihayet birbirimizi duyabilir ve zamanla sorunlarımızı çözebiliriz.

- Suya bakarken su olurum. Çiçeğe bakarken çiçek olurum. Hele suyun üstünde süzülen çiçek, yaşasın! 

- Bir politikacının bir seçimi bir seçimi kazandıktan sonra nasıl davranacağını tahmin etmek istiyorsan onun şu anda nasıl yaşadığına ve eskiden nasıl davrandığına bak. Bir insan yaşayacağını söylediği şekilde değil, zaten yaşadığı şekilde yaşar.

- Herkes tanıştığı birine ilk başta nazik davranır. Asıl sorun o nezaketin ne kadar sürdüğüdür. Bir insanın sana ilk başta nazik davranmasına kanma. 

- Ne yaparsak yapalım işimizin ilk düğmesi layıkıyla iliklenmelidir. Şimdilik böyle olsun sonra düzeltirim diye düşünüyorsak genelde düzelmez çünkü daha sonra onu düzeltecek motivasyonumuz olmayabilir ya da o haline alışırız. Bu bir eve taşınmak ve onu zamanla tamir etmeye karar vermek gibidir. Aradan seneler geçer ve biz bir türlü tamiratı yapamayız. Kendimizi çok uzun süre o halde yaşarken buluruz. 

- Birine yaklaşmaya mı çalışıyorsun? Ondan bir şey istediğin için mi? Ona gerçekten yakın olmak istiyorsan gizli gerekçelerinden kurtul. Samimi bir şekilde, hesapsızca nazik olursan insanlar sana içlerini açmaya daha istekli olurlar. 

-Bazı insanlar kendi çemberlerinin dışında kalanlara nazik ve cömert davranırken çemberin dışındakileri ihmal eder. Aileyi ve yakın çalışma arkadaşlarını olağan kabul etmek hatadır. En yakınındakiler mutsuz olduğunda, inşa ettiğin her şey bir anda yıkılabilir. 

- Birini ikna etmeye çalıştığım zaman önce onu dikkatle dinler ve anlamaya çalışırım. Ben haklı olsam bile, duyulduğunu ve saygı gördüğünü hissetmediği sürece ikna olmayacaktır. 

- Bir soru sorduğunda cevap alamıyorsan, cevap budur.

- Kusursuz olsun diye çabalama, ilginç olsun diye uğraş. 

- Kung-funun on sekiz seviyesinde ustalaştıktan sonra parmağının tek bir hareketiyle birinin canını yakabilirsin, ama otuz altı seviyeyi de tamamladığın zaman güçsüz biri aptallık edip seninle dövüşmeye geldiğinde geri çekilmesini bilirsin. 

- İnsanlar kendileri incindiği için incitici sözler sarf ederler. İğneleyici ve kötü niyetli insanlarla karşılaştığında onun kim bilir ne tür bir mutsuzluğun içinde olduğunu düşün. Sana çok yüklenirse ve zamanın yoksa sadece, "Tanrı seni korusun" diye fısılda ve yoluna devam et.

- Bir ilişkide bir sorunla karşılaştığın zaman işe, "Neden beni anlayamıyor" ya da "Neden dediğimi yapmıyor" diye sorarak başlarsan sorun asla çözülmez. Çünkü bu bir taleple başlayan bir yaklaşımdır. onun yerine işe, "Onu mutsuz eden ve ona yanlış anlaşıldığını hissettiren nedir" ya da "Geçmişindeki hangi tecrübe böyle tepki vermesine neden oluyor" diye sorarak başla. İşe onu anlama niyetiyle başladığın zaman kalbin görüşlerinin hapishanesinden salınır ve onun acısını hissedecek şekilde açılır.

- Başkalarını kolayca yok sayan insanlar bunu yok sayılmaktan korktukları için yaparlar.

- Birine ne kadar yakın olduğumuzu, "O insanın yanında küçük bir çocuk gibi davranabilir miyim?" diye sorarak belirleyebiliriz. Birini sevdiğimizde kalbimizde küçük bir çocuk gibi hissederiz. 

- İncittiğimiz ve bundan gerçekten pişmanlık duyduğumuz insanı sadece incindiğimiz zaman hatırlarız. 

- İçimin derinliklerine bakınca başkalarından ne istediğimi fark ediyorum; söylediğim şeyi dinleyecek dikkatli kulaklar, varlığımı ve değerimi takdir edecek nazik sözleri kusurlarımı ve güvensizliklerimi kabullenecek sevecen gözler. 


Öze dönüş

Çok ihtiyacımın olduğu günlerde, biliyorum ki, benden 'bile' etkilenen, örnek alan kız arkadaşlarım var, ben de bir nebze ihtiyaç duyanlar için öze dönüş yolculuğu yazmak istedim. 

Yazıma Birhan Keskin'in şiirindeki, "Lazım olursa açar okursun. Olmazsa da olsun, bir zararı yok burada dursun" mısralarıyla başlayayım o halde. 

Yoga yapmaya ilk kez 2015 yılında, o dönem yolculuğuma eşlik eden insanla başladım. Profesyonel değildi elbette, ama yoğun karın ağrıma sürekli bir şifa arıyordu, masajlar, yağlar, beslenme... Derken bulduk. Bu nedenle sonsuz teşekkürüm kendisine. Bir süre sonra bu yolculuğa tek başıma ve profesyonel insanlarla devam etmeye başladım. Her şey çok değişti. Duruşum, sağlığım, beslenme biçimim, cildim, fiziksel ama en önemlisi içsel dönüşümüm... Sabır, sakinlik, dinginlik, olanı olduğu gibi kabulleniş, bir yandan da artık ihtiyaç duymadığın tüm fazlalıkların sana gerçekten yük gelmesi... Kıyafetlerimi dağıtmaya başladım, takılar, makyaj malzemeleri, her şeyden ikişer üçer tane olan ne varsa... Aşırıya kaçan ruhsal durumlar da elbette ve artık bana yolculuğumda yarar sağlamayan insanlar da... Ve bunlar bir anda olmuyordu. Yavaşça çıkıyorlardı hayatından, neredeyse farkına bile varmadan. Kırıp dökerek de değil üstelik. Sanki bedeninin içinde odalar vardı, odalar yıllardır öğrendiklerinle döşenmiş, belki fazla düzenli, belki fazla dağınık, herkesin yaşam biçimine göre şekillenmiş, şimdi yeniden dekore ediyor gibi hissediyordum.

Ne yazık ki, bacağımı sakatlayarak ara vermiştim. Ama bu ara, öyle böyle bir ara olmadı. Gittiğim yerlerde bir sandalye de bacağım için istiyordum. Ve gariptir, beni bu durum da üzmedi. Hatta kendime sürekli, "Bu bir ders, demek ki limitlerimi bilmem, hiçbir şeyi haddinden fazla zorlamamam, kendimi kimseyle kıyaslamamam gerekiyordu" dedim.

Sonraki süreç biraz daha sancılı. Yoganın dönüştürü kısımlarında kendimce bir çıkarımda bulunmuştum, "Bana zarar veren şeyler hayatımdan çıkacak!" Hayatımdan çıkmasını istemediğim, körü körüne tutunduğum bir nedenden dolayı yogadan, meditasyondan elimi ayağımı çektim. Sanki bana gerçekleri, ısrarla tutunduğum şeydeki zararı görmemde aracı olacak ve ben artık o yolu istemeyeceğim diyordum. İlkel insan benliği, mağaralara gidiyor çünkü ara sıra, ormanda bir aslanla karşılaşıyor, savaş ya da kaç diyor. Ben kaçmayı tercih ettim örneğin.

Bir gün geldi, ne kendimi tanıyabiliyorum ne yaşadığım hayat bana ait... İçimdeki kadınların hepsi ölmüş, geriye de bir adet cansız vücut kalmış. Şimdi içime bakıyorum eskisi gibi. Meditasyona oturuyorum. Hafif rüzgarlar esiyor içimde. Ben kimim, neye ihtiyacım var? diye soruyorum kendime. Yanıtların hepsini yine içimde buluyorum. Nihayetinde insan ilişkileri elbette eşit derecede alış-veriş üzerine kurulu, ama kimse size bir ilaç verip iyi olmanızı sağlamayacak. 

Kötü, stresli, olumsuz tüm duygular yine gün içinde başına üşüşecek, kaygılar duyacaksın, ama onları da dinlemek sağlıklı olan sanırım. "Gel otur yanıma, anlat. Ama bil ki bunlar kurgu ve senin söylediklerin beni ikna etmeyecek" demek bu endişeleri uzağa savurabiliyor. 

Nefes terapiyi birçok kez deneyimledim, deneyimlerim beni hep farklı algılara ulaştırdı. Onları belki bir başka sefer yazarım. 

Tüm yolları denemiştim; uzun, kısa, dolambaçlı, çıkmaz... Tüm yollarda benimle yürüyenler, eşlik edenler olmuştu, kimilerinde ise yalnız... Hepsine tek tek teşekkür ederim, ama önce kendime. 

Bu Blogda Ara

Blog Arşivi

Popüler Yayınlar